Sinema tarihi akıllara kazınan binlerce romantik aşk öyküsüyle doludur. Bazen mutlu bir sona ilerleyen filmler, kimi zaman da kalp kırıcı finallerle göz yaşartır. Ne olursa olsun hemen hepimizin bu romantizmin tavan yaptığı aşk filmlerinden birçok favorisi vardır. Aralarından seçim yapmak zor olsa da kolları sıvadık ve "izlemezsen olmaz" dediğimiz 25 filmi listeledik.
İşte Casablanca’dan Her’e, her meşrebe uygun 25 romantik aşk filmi.
When Harry Met Sally (Harry ile Sally Tanışınca), 1989
Romantik komedi denen türü bir anlamda yeniden tanımlayan When Harry Met Sally, hayatlarının çeşitli dönemlerinde sık sık karşılaşmalarına rağmen bir türlü düzgün ilişki kuramayan ama en sonunda 30’lu yaşlarına gelmişken bir ilişkiye başlamaya karar veren Sally ile Harry’nin hikayesini anlatıyordu. Başrollerinde Billy Crystal ile Meg Ryan’ın olduğu film meşhur yemek sahnesi ile de sinema tarihine geçmişti.
Love Actually (Aşk Her Yerde), 2003
Çekildiği yıldan itibaren yılbaşı gecelerinin favori filmlerinden birine dönüşen Love Actually, yeni yıl arifesinde Londra’da geçen 10 ayrı aşk hikayesini getirmişti karşımıza. Mutluluklar, hayal kırıklıkları, beklentiler, mucizeler... 10 hikayede tüm duygular birbirine karışıyor ve en sonunda bir şekilde birbirine bağlanıyordu.
Pretty Woman (Özel Bir Kadın), 1990
'90'lı yılların belki de en çok konuşulan romantik komedilerinden biriydi Pretty Woman. Richard Gere ve Julia Roberts’ın kimyası da bu çifti aşk filmlerinin aranan ikilisine dönüştürmüştü. Modern bir Sindirella masalı anlatan film, bir fahişe ile zengin bir işadamının önce bir oyun gibi başlayan daha sonra ise tutkulu bir aşka dönüşen sıra dışı ilişkisini anlatıyordu.
Casablanca (Kazablanka), 1942
Eğer aşk filmlerinden bahsediyorsak elbette Casablanca sözün bir yerinde geçmeli. İkinci Dünya Savaşı sırasında Fas’ın Casablanca kentinde rastlaşan iki eski sevgili Rick (Humphrey Bogart) ve Isla’nın (Ingrid Bergman) sonu hüzünlü bitmeye mahkum hikayesi bugün bile en çok izlenen filmlerden birine dönüşüp bol bol kalp kırmıştı.
Vesikalı Yarim (1968)
Yerli sinemamız da harika aşk filmi örnekleri ile dolu elbette. Vesikalı Yarim de onlardan biri. Bir manav olan Halil (İzzet Günay) ile ucuz kulüplerde sahneye çıkan Sabiha’nın (Türkan Şoray) aşkı hem çevreleri hem de karakterlerinin farklı olması nedeniyle çeşitli engellerle karşılaşır. Üstelik Halil evlidir ve Sabiha henüz bunu öğrenmemiştir. Bir imkansız aşk hikayesi olan film “çok eskiden rastlaşacaktık” repliğiyle de akıllarda yer etmişti.
The Bridges of Madison County (Yasak İlişki), 1995
"İmkansız aşk” demişken yürekleri dağlayan bir başka filmi anmazsak olmaz. The Bridges of Madison County hayatlarının ikinci baharında karşılaşan fotoğrafçı Robert (Clint Eastwood) ve Francesca (Meryl Streep) ile tanıştırmıştı bizi. Evli olan Francesca ile Robert’ın sadece 4 gün süren aşkı sonunda zorlu bir seçimle baş başa kalır. Francesca ya Robert ile birlikte kaçacak ya da ailesine sadık kalacaktır...
The Notebook (Not Defteri), 2004
Bir not defteri sayesinde kalp yakan bir aşk hikayesine uzandığımız film, 1940’lı yıllarda geçiyordu. Ailesiyle sakin bir yaz geçirmek üzere Güney Carolina'daki Seabrook Adası'na gelen Allie (Rachel McAdams) burada Noah (Ryan Gosling) ile tanışır ve iki gencin de hayatı yavaş yavaş değişmeye başlar. Klasik bir zengin kız - fakir erkek hikayesi olarak başlayan The Notebook, aşk filmlerinin tüm klişelerini barındırıyor. Rachel McAdams ve Ryan Gosling, filmdeki aşklarını gerçek hayata da taşımışlardı, not düşmemek olmaz.
Eternal Sunshine of the Spotless Mind (Sil Baştan), 2004
Bir modern klasik ile devam edelim. Birçok insanın favori aşk filmi olan Eternal Sunshine of the Spotless Mind, birbirlerini zihinlerinden sildiren Joel (Jim Carrey) ve Clementine’ın (Kate Winslet) fantastik aşkını anlatıyordu. Bu “sildirme” işlemine rağmen yine bir şekilde bir araya gelen çiftin önünde zorlu bir "yeniden başlama" süreci olacaktır.
Titanic (1997)
Eh, Titanic demezsek de olmaz tabii. '90’lı yılların sonunda ülkemiz de dahil olmak üzere tüm dünyayı kasıp kavuran Rose (Kate Winslet) ve Jack’in (Leonardo DiCaprio) aşkı denizin dibini boylayan bir gemiye rağmen bitmeyip sinema tarihine kazınmıştı.
In the Mood for Love (Aşk Zamanı), 2000
Eğer meselemiz "aşk filmi" ise dört başı mamur bir örneği de In the Mood for Love elbette. 1960’lı yıllarda Hong Kong’da geçen film, her ikisi de evli olan bir kadın ile erkeğin bir evde başlayıp Kamboçya tapınaklarında sonsuzluğa ulaşan aşklarını olağanüstü müzik ve görüntüler eşliğinde anlatıyordu.
Before Üçlemesi
Her bir filminin (Before Sunrise, Before Sunset, Before Midnight) ayrı hayranı vardır şüphesiz. Biz de ayırmak istemedik o yüzden. Jesse (Ethan Hawke) ve Celine’in (Julie Delpy) Viyana’da başlayıp son olarak bir Yunan adasında evli ve üç çocuklu süren aşkı sinema tarihinin bir üçlemeye dönüşen ilk aşk hikayesi de olmuştu.
Selvi Boylum Al Yazmalım (1977)
Ülkemizde 7’den 70’e neredeyse herkesin izleyip başucu filmi yaptığı Selvi Boylum Al Yazmalım’ı atlamak olmaz elbette. "İstanbullu" İlyas (Kadir İnanır) ile Asya’nın (Türkan Şoray) tutkulu bir aşk olarak başlayıp hüzünle sonlanan öyküsü yönetmen Atıf Yılmaz’ın elinde yerli sinemanın en seçkin örneklerinden birine dönüşmüştü.
Talk to Her (Konuş Onunla), 2001
İspanyol yöntmen Pedro Almodovar kariyeri boyunca hep saplantılı ve tutkulu ilişkilerin ardından koştu. Olgunluk döneminde çektiği ve iki ayrı aşk hikayesini harmanladığı Talk To Her de onun başyapıtlarından biriydi. Özellikle Alicia ile Benigno’nun hikayesi kalp kırarken film oldukça sıra dışı “mutlu sonu” ile de izleyiciye ters köşe yapmıştı.
Heaven (Cennet), 2002
Aşk filmleri içinde en mistik örneklerden olan Heaven, yanlışlıkla iki kişinin ölümüne neden olan Philippa (Cate Blanchett) ile ona aşık olan polis memuru Philippo’nun (Giovanni Ribisi) aşkını anlatıyordu. İkilinin bir karakolda başlayıp, bir helikopterle cennete yükseldikleri bir sekansla biten film türünün sıra dışı örneklerinden.
Edward Scissorhands (Makas Eller), 1990
Bize “kar neden yağar” sorusunu sorduran ve en sonunda bunun cevabını veren film, '90’lı yılların unutulmaz çifti Johnny Depp ile Winona Ryder’ı da bir araya getiren belki de en fantastik aşk filmiydi. Ustasının ölümü ile “yarım kalan“ Edward, yüksek kaledeki evinde makas elleriyle yapayalnız yaşarken bir gün insanların arasına karışmaya karar verir. Bu ona hem ilk aşkını yaşatacak hem de büyük acılar çekmesine neden olacaktır.
Mauvais Sang (Kötü Kan), 1986
İnsanların birbirine aşık olmasıyla bulaşan bir salgın hastalık, inanılmaz sıcak geçen günler ve bu durumdan insanlığı kurtarmakla görevlendirilen Alex adlı romantik bir adamın bir aşk için bulaştığı pis işler... Fransız sinemasının altın çocuğu Leo Carax’ın bu başyapıtı Juliette Binoche’un da muazzam bir performansına ev sahipliği yapıyordu.
Pride & Prejudice (Aşk ve Gurur), 2005
Janu Austen’ın klasik eserinin belki de en iyi uyarlaması olan film Joe Wright’ın elinden çıkmıştı. Hareketli mi hareketli bir cimcime olan Lizzie ile burnundan kıl aldırmayan asilzade Darcy arasındaki aşk tüm tutkusuyla beyazperdeye taşınmıştı.
Gone With The Wind (Rüzgar Gibi Geçti), 1939
Neredeyse 80 yaşında olan bu epik başyapıt aşk filmi denen türün ilk büyük örneğiydi. Bir çiftlikte başlayıp uzun yıllara yayılan ve yapılan başka birçok evliliğe rağmen bitmeyen bir tutkuyu anlatan filmin başrollerinde Clark Gable ile Vivien Leigh vardı.
Her (Aşk), 2013
Gelecekte aşk nasıl olacak? Her, işte bu soruyu sorup oldukça sıra dışı bir cevap veriyordu. Thedore (Joaquin Phoenix) eşinden boşandıktan sonra yalnız kalmış bir adamdır. Bir gün bir uygulama ile tanışır ve uygulamadaki sese (ses elbette Scarlet Johansson'un sesiydi) karşı bir ilgi duymaya başlar. Zamanla tuhaf ve tutkulu bir aşka dönüşen bu ilgi Thedore’un kalbinin kırlmasına neden olacaktır.
This Sweet Sickness (1977)
Patricia Highsmith’in aynı adlı kitabından uyarlanan Claude Miller imzalı film, Gerard Depardieu’nün performansıyla unutulmaz bir başyapıta dönüşüyordu. Çocukluğundan beri aynı kıza aşık olan David’in bu tutkusu aşık olduğu kadının evlenip çocuk sahibi olmasına rağmen bitmemiştir. Ve hala tüm hayatını onu elde etmek için harcamaktadır. Yolun sonunda ise onu kötü bir son beklemektedir.
Charade (Öldüren Şüphe), 1963
Cary Grant ile Audrey Hepburn'ü bir araya getiren bu suçla soslanmış romantik komedide, eşini bir cinayete kurban veren Regina ile onun peşindeki özel dedektif Peter’ın sık sık ters köşe yapan ilişkisine tanık olmuştuk. Her iki oyuncunun da kariyerinin olgunluk dönemine denk gelen Charade, aynı zamanda sinema tarihinin en komik filmlerinden biri.
Bonnie and Clyde (1967)
Bazen aşkın içine şiddet de karışır elbette. Sinema tarihin en kanlı filmlerinden olan Bonnie and Clyde’da çiftimizin yollarına çıkan herkesi öldürdükleri ve yolun sonunda bir yaylım ateşinde ölmeleri ile biten aşklarına tanık olmuştuk.
Annie Hall (1977)
İkisi de sıra dışı birer karakter olan Alvy (Woody Allen) ile Annie (Diane Keaton) bir tenis merkezinde tanışırlar. Başta bu farklılıları bir ilişki yürütmelerini zorlaştırsa da, daha sonra ikilimiz birbirine aşık olur. İki ayrı “kafanın" bir araya gelmesini ve buna rağmen çabalayıp ilişkilerini sürdürmeye çalışmasını anlatan film mutlu bir sonla bitmese de, izleyenlerin zihninde "iyi gelen" bir film olarak kalmıştı.
Silver Linings Playbook (Umut Işığım), 2012
Bir ayağa kalkma hikayesi olarak da hatırlanan filmde neredeyse her şeyini kaybetmiş Pat (Bradley Cooper) ile en az onun kadar dibe vurmuş olan Tiffany’nin (Jennifer Lawrence) bir nefret ile başlayıp zamanla birbirlerinin hayatlarına dokundukları bir aşka dönüşen ilişkilerini izlemiştik. Film, Jennifer Lawrence’a bir Oscar heykelciği de kazandırmıştı.
Call Me by Your Name (Beni Adınla Çağır), 2017
Yepyeni bir aşk filmi ile listemizi bitirelim. Elio ile Oliver'ın bir İtalyan kasabasında başlayan ilişkisi Elio için hayatının ilk aşkı, Oliver için ise gerçek hayata atılmadan önce yaşayacağı son tutku olacaktır. Birbirine tutkuyla bağlanan çiftimiz şahane bir pastorallikle karşımıza çıkıp hafızalarımıza kazınmıştı.