Hip hop '80'lerde Amerika'nın siyahi ağırlıklı mahallelerinde bir güneş gibi gençlerin hayatına doğdu, ardından adım adım dünyanın dört bir yanını etkisi altına aldı. Gittiği her ülkede önce sokak aralarını ve "orta direk" mahalleleri ele geçiriyordu. İşler Türkiye'de de benzer bir biçimde ilerledi. İstanbul'da, Bursa'da, Adana'da, İzmir'de, Samsun'da, Konya'da, Ankara'da farklı noktalarda, bambaşka hayatları etkiledi, sokağa anlam kazandırdı.
Bugün gelinen nokta ise gerçekten göz kamaştırıcı. Kültürün müzik kanadından rapper'lar artık dünyaca ünlü yıldızlar haline dönüştüler. Yine aynı şekilde bizim buralarda da artık sadece Cartel yok, hemen her gün bir yeni rap şarkısı duyuyoruz. Dev salonlarda konserler, büyük festivallerde dinleyici karşısına çıkan yerli müzisyenler... 1-15 Ekim arasında şehri ele geçiren Red Bull Music Festival da 5 Ekim Cumartesi gecesi, Kan Kardeşler Night kapsamında birbirinden sıkı hip hop müzisyenlerini ağırlayacak.
Yeraltından geldiler, bugün ana akıma kafa tutuyorlar. Peki İstanbul'da hip hop kültürü nasıl şekillendi? Bu soruların cevabını bulmak için camiadan iki eski tüfek Tunç "Turbo" Dindaş ve Selo (Alaturka Mavzer) ile yeni nesilden üç sıkı müzisyen, Kamufle, Da Poet ve Server Uraz'dan yardım aldık.
Tunç "Turbo" Dindaş: "Naif ama gerçekti"
Tunç Dindaş, ya da hip hop camiasının onu tanıdığı ismiyle Turbo, Türkiye'nin ilk "resmi" graffiti sanatçısı. Dahil olduğu S2K graffiti grubuyla yaptığı işler kültürün ülkemizdeki öncüleriydi. Turbo'nun kültüre katkıları sadece sokakta yaptıklarıyla sınırlı değil, bir dönem Blue Jean dergisinde hazırladığı sayfa ülkemizde hip hop'ın popülerleşmesinde önemli bir katkı sağlamış ve ikinci, üçüncü nesil hip hop aşıklarına ışık olmuştu.
Turbo "bu işlere" dans ederek başlamış, hatta bir dönem rap bile yapmış. Fakat graffiti ile tanıştıktan sonra bu tutkudan bir daha asla vazgeçememiş: "Aldığım plakların kapaklarında hep graffiti’leri görüyordum ama ne olduğunu anlamıyordum. Benim için renkli resimler gibi bir şeylerdi. Daha sonra 'Beat Street' isimli filmi seyredince graffiti’nin ne olduğunu anladım. 1985’te ise sokaklara yazmaya başladım."
Ortam diyebileceğimiz bir yer yoktu. Bakırköy’de sokakta toplanırdık. Ta ki polis bizi ordan gönderene kadar. Teyplere dayanmayan dandik pillerden bıkmıştık. Teyplerin fişini takabileceğimiz bir priz bulursak ve izin alabilirsek o yer bizim için ortamdı.
Geçtiğimiz aylarda breakdansın mabet noktalarını mercek altına aldığımızda Ataköy önemli bir nokta olarak karşımıza çıkmıştı. (Şuradan göz atabilirsin). Turbo da Bakırköy - Yeşilköy hattından bahsediyor. Sokaklarda dans etmek üzere buluştukları o günlerde herkesin öğrenme derdinde olduğunun altını özellikle çiziyor. Kiraladıkları kasetlerde, zar zor ulaştıkları dergilerde ne görürlerse, öğrenirlerse onunla yetinip birbirlerine öğretiyorlarmış. Ona göre bugün imkanlar fazla ve gençler şanslı ama geçmiş daha doğal, daha gerçekti!
"Kimsenin kimseden haberi yoktu. Yani, biz Bakırköy'de dans edip, boyarken başka şehirlerde ne oluyor, ne bitiyor bilmiyorduk. Çünkü haberleşme, yaptığımız işi duyurma şansımız yoktu. Yolda Public Enemy, Run DMC t-shirt’lü birini görsek anında tanışıp telefonlarımızı alıyorduk. Sonra eve gidince arayıp konuşuyorduk. Cep telefonları yoktu. Şimdi her şey bambaşka. Dünyanın her yerinden birilerini takip edip neler yapıyorlar öğrenebiliyorsunuz. Bütün kaynaklara ulaşabiliyorsunuz. Şimdiki gençler daha şanslı bence. O zaman her şey daha doğaldı. Bilen kimse yoktu. Ne öğrenip, çözdüyseniz paylaşıyordunuz. Naif ama gerçekti."
Selo (Alaturka Mavzer): "Maddiyat yoktu, para yoktu, şöhret ve ünlü olma hırsı yoktu"
Selo, Türkiye'de hip hop kültürünün Ceza ve çevresinde şekillenen ilk "şahlanış" döneminin önemli figürlerinden biri. O dönemden bu yana hip hop kültürünün İstanbul'da merkezi olarak konumlanan Kadıköy'de hala "köşesini" bekliyor. Çünkü ona göre hip hop ile tanışması bir rastlantı değil: "Filmler, kitaplar, şarkılar sayesinde siyahilerin örnek aldığı adamları (Malcom X, 2pac, NWA) tanımaya başlamamla beraber 1993’ten sonra bu kültür benim hayatım olmaya başladı. Rastlantı değil kader beni hip hop’un koruyucu abisi yapmıştı."
Onu kültüre iten şeyin hip hop'ın protest yüzü olduğunu söylüyor Selo. Köyde doğup büyümüş ve ilk duyduğu şey türkülermiş. Türkülerdeki o protest söylemi İstanbul'a geldiğinde rap ile damarlarında hissetmiş. Ceza'nın başı çektiği meşhur Kadıköy Acil tayfasının neferlerinden de biri Selo aynı zamanda. Onunla özdeşleşen Alaturka Mavzer isimli grubunu ise Hemsta ve Puma ile birlikte kurmuş. Kadıköy'de Ceza, Fuchs, Ayben, Turbo, Boris Rock gibi isimlerle birlikte takıldıkları dönemde hip hop adına bir "savaş" verdiklerini anlatıyor. Gururlu, çünkü bu savaştan galip ayrılmışlar.
O zamanlar hip hop adına bir savaş verdik ve bu savaşı kazandık. Hip hop eskiden daha güzeldi ve o dönemi yaşadığım için gurur duyuyorum.
Kısıtlandıklarını ve şimdiki kadar özgür olmadıklarını söylüyor. Saç modelleri, giyim tarzları yüzünden hakarete ve hatta şiddete maruz kalmışlar. Yani bugün bu ortamın mimarı onlar.
"Eski okulda maddiyat yoktu, para yoktu, şöhret ve ünlü olma hırsı yoktu. Herkes birlikte kardeşçe kültür için savaş veriyordu. Herkes birbirine destek oluyordu. Şimdi ise kültürün elementleri birbirini terk etmeye başladı. Rap’çi breakdans izlemez, breakdans yapan rap dinlemez. Şarkılarda öğretici şeyler vardı eskiden, şimdi tamamen para, seks ve uyuşturucu anlatıyorlar, giyim tarzları değişti. Amerika’da hip hop, politikacılara ve yapılan düzensizliklere protest bir dil ile karşı çıkarken, belli bir zaman sonra lüks arabalar, para ve kadınlarla dejenere oldu. Bu gidişat şimdi yavaş yavaş ülkemizde de yaşanmaya başlıyor. Eski okul ve yeni okulu kıyasladığımda görüyorum ki, hip hop eskidendi ve daha güzeldi."
Kamufle: "Ait olduğum yer hip hop çatısıdır. Kendimi bildim bileli bu kültürün bir parçasıyım. Evdeymiş gibi hissettiriyor"
Sohbeti ikiye bölersek, şimdi hip hop'ın altın çağında, yani bugünlerde sahnede olan müzisyenlere mikrofon uzatma kısmına geçiyoruz. Öncelikle söz Kamufle'nin. O da lafa Kadıköy ile giriyor, "orası önemli" diyor ama onun mabedi başka. Çünkü kültür aslında ilk önce kendi mahallesinde bulaşıyor insanın kanına. O, Türk-iş Blokları'nda bir kafes basketbol sahasında tanışmış hip hop ile. Breakdans, skate, graffiti ve basketbol ile iç içe bir ortamda geçirmiş günlerini. Kültür onu ve birçok genci sokağın karanlık tarafından kurtarıyor, yani onun deyimiyle "serserilik yaptırmıyor".
Çok az insan vardı, daha samimi ve bağlı bir ortam vardı. İnsanlar yolda bol giyinen birilerini gördüklerinde heyecanlanır ve birbirleri ile selamlaşırdı. Hip hop jam etkinlikleri çok çılgınca olurdu. Serserilik yapmıyorduk.
Nefret, Cartel, Fuat Ergin ve Silahsız Kuvvet'ten saygıyla bahsediyor, onlarla gaza gelmiş ve onları bol bol dinlemiş. Nas - Ny State Of Mind ve Nefret - Herif Manyak şimdi çalsa heyecanlanırım, diyor. O da tıpkı Selo gibi imkanların arttığını ama dejenerasyonun da ona paralel bir şekilde hızlandığını düşünüyor: "İmkanlar daha fazla, herkes hoppadanak popülarite sahibi olabiliyor. Plak şirketleri sizinle çalışmak istiyor, bütçeli klipler oluyor. Festival sahneleri hınca hınç doluyor. Mekanlarda sold-out konserler veriliyor. Sosyal medya doyumsuz olduğu için her gün hop bir şarkı daha çıkıyor. Pop müzik sanatçıları bile utanmadan rap şarkıları yapabiliyorlar. Epey gelişti yani her şey."
Da Poet: "Orada çok fazla şey öğrendim, çok kişiyle tanıştım. Atlas Pasajı bu anlamda hayatımı değiştiren yer olabilir"
Da Poet'in hip hop ile tanışması Almanya'dan kuzenlerin getirdiği kasetler ve mahallenin breakdansçıları sayesinde olmuş. 2000'lerin başında graffiti ile ilgilenmiş, "Çok iyi değildik ama çok aktif boyuyorduk," diyor. Meşhur graffiti kolektifi DSK'nın kuruluşunda o da ekipteymiş. Geçmişte bizzat tanışmasa da onu etkileyen üç isimden bahsediyor: Turbo, Fuat ve Da Frogg.
"O dönem internet çok yaygın olmadığından, bilgi paylaşımı için gerçek mekanlarda, gerçek insanlarla tanışmanız gerekiyordu. Mesela, Bakırköy Carousel önünde b-boy ve rapçilerin takıldığı bir dönem vardı. Evime epey uzak olmasına rağmen iki saat yol yapıp oraya giderdim, sırf bizim gibi takılan birileriyle tanışmayı umarak. Evime daha yakın olan ve Turbo'nun kocaman bir graffiti'sinin olduğu Beyoğlu Atlas Pasajı'nın arkasında graffiti'ciler, MC'ler hafta sonları buluşuyordu. Orayı keşfettim. Aynı pasajda Da Frogg'un sahibi olduğu Decoded adlı plakçı da vardı, hip hop cd ve plaklarının yanı sıra yerli underground grupların demolarını, albümlerini de raflara koyar satardı. Orada olmak o yaşta büyük bir motivasyondu, orada çok fazla şey öğrendim, çok kişiyle tanıştım. Atlas Pasajı bu anlamda hayatımı değiştiren yer olabilir."
Şimdiki profil, çoğunlukla elinde çok fazla alternatif olduğundan ve bunlara çok kolay ulaştığı için çabuk sıkılan, kitabın sadece kapağıyla ilgilenen, derinlik ve özgünlükten uzak bir profil. Bu hip hop'ın temel felsefesiyle çelişiyor maalesef.
İlk dinlediği albümler Nefret'in İstanbul ve Anahtar albümleri ile Fuat'ın Hassickdir I ve Hassicdir II albümleriymiş. Şarkıları hala ezberden söyleyebilirim, diyor. Şimdiyse durum böyle değil, artık gençler çabuk sevip çabuk sıkılıyorlar. Geçmişle bugünü kıyaslamaya başladığında en çok yakındığı şey bu oluyor.
"Artık daha kalabalık bir ortam var, yani karşınızda bir kitle bulabiliyorsunuz, çok fazla genç bu kültüre ilgi duyuyor fakat bu sadece niceliksel olarak bir değişim getirdi. Şimdiki profil, çoğunlukla elinde çok fazla alternatif olduğundan ve bunlara çok kolay ulaştığı için çabuk sıkılan, kitabın sadece kapağıyla ilgilenen, derinlik ve özgünlükten uzak bir profil. Bu hip hop'ın temel felsefesiyle çelişiyor maalesef. Bardağın dolu tarafına bakarsak da neyse ki artık organizasyonlar, sanatçılar ve eserler teknik anlamda günü yakalayabiliyorlar. Önceden hiç olmayan sponsor desteği de, artık ciddi boyutlara ulaştı. Bu umut verici."
Server Uraz: "Büyük kavgalar, var oluş ve kendini kanıtlama çabaları."
Profesyonel müzik yaşantıma başlayana kadar hip hop’ın bütün kollarıyla ilgilendim. Hip hop artık Türkiye’de endüstrileşti, en azından artık boşa emek veriyoruz demiyoruz.
Bir dönem Piton adıyla müzik yapan Server Uraz artık tüm kimliklerden sıyrıldı ve sadece kendi adını kullanıyor. O da günümüzün en sıkı isimlerinden biri. 1994 yılında henüz 6 yaşındayken şans eseri eline geçen Vanilla Ice’ın To The Extreme albümü ile tanışıyor rap müzik ile. Sonra da bir tutkuya dönüşüyor rap onun için. Çocukluk dönemi Kadıköy'de geçiyor ve o ortam onu epey etkiliyor. Geçmişi "büyük kavgalar, var oluş ve kendini kanıtlama çabaları, yadırganma, damgalanma" kavramları ile anımsıyor.